Türk romancılığı özellikle Batılı tarzı eserler varmaya başladığımız süreçten beri büyük bir hızla gelişiyor ve bu gelişim gün geçtikçe artıyor. Özellikle son 50 yıllık devir taban alındığında, pek çok romanın dünya dillerine çevrildiğini görmek mümkün.
Elbette bir romanın güzelliğini değerlendirmek için uluslararası başarı bir kıstas değildir. Daha da güzel romanlar için, önümüzdeki süreçte çok daha iyi eserler çıkacağına ve tüm dünyanın Türk beyinlerindeki fikirleri okuyacağına inanmamız yeter.
İçerik
Kitap, Beyoğlu’nda büyümüş ve burada yaşayan üç ayrı kişinin hikâyesini anlatıyor. Ölümsüz olmak gerçekten bu kadar önemli midir bilinmez ama bu nedenle insanları öldürmek kendi içinde bir çelişkiye sebep olsa gerek. Beyoğlu’nun en karanlık sokaklarında geçen roman, ölümün ensemizdeki bir nefes kadar yakın olduğunu hissettiriyor.
Bu roman kayboluşların ve kaybolan insanların romanıdır. Sıradan bir köyde sıradan bir hayat yaşayan insanlar bir gün durup dururken kaybolmaya başlar. Sonra tıpkı bir oyun gibi bir görünüp bir kaybolmaya başlarlar.
Hayat da İnsanoğlu da bir görünüp bir kaybolduğu bir oyun gibidir zaten aslında. Bir boşluk oluşurken diğeri doldurulur.
Arkadaşı Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenen Turgut, onu ihmal ettiğini düşünerek sebepleri bulabilmek için geçmişini araştırmaya ve onu daha iyi tanıyabilmek için geçmişteki arkadaşlarıyla görüşmeye başlar.
Bütün arkadaşlarına farklı bir yönünü gösterdiği için hepsinin farklı bir yönünü gördükleri Selim’in gerçek kişiliğini bulabilecek midir? Düşünen ve sorgulayan insan’ın simgesi gibi olan Selim düşündüğü için tutunamamıştır.
Umutsuzca çabalayan ve bir türlü hayallerini gerçekleştiremeyen yedi çocuklu bir ailenin içinde liseye gidip bitirebilen tek kızın, işçi olarak çalışan babası gibi ağabeyleri de inşaatlarda çalışmaktadır.
Yokluğun getirdiği biçare bir hayatın içinde korku ve yalnızlığın çaresizliğini yaşar. Bütün bunlardan kurtulabilmek için kente göçer ve buraya ayak uydurabilip hayatta kalabilmek için büyük çaba harcar.
Bu arada birlikte doğup büyüdüğü insanlardan ve ailesinden ayrı düşse de öz değerlerini, dilini ve insanlara karşı olan sevgisini koruyabilmek için direnir.
Osmanlı döneminin en karanlık günlerinin, tebdili mekân dolanan padişahların, korkusuz cellâtların hikâyelerinden başlayıp Boğaz’ın sularının çekileceği felaket günlerine, tarihinde kalmış esrarlı cinayetlere, karlı gecelerin aşk hikâyelerinden günümüz masallarına,
İstanbul’un en karanlık köşelerinden yakın tarihimizden günlük yaşantımızın en ince ayrıntılarına kadar uzanan bu araştırma Orhan Pamuk’un usta kaleminden bambaşka bir akıcılıkla anlatılmaktadır.
1960 ihtilalinden önceki yıllarda yaşanan, kendini ve nereden geldiğini unutmuş bir burjuva aydının iç sancılarıyla dolu hikâyesi. Yaşam onu istediği yöne götürebilecek mi?
Dünyayı değiştirmeye ve kahraman olmaya sevdalı bir grup devrimci gencin yaşadığı aşk, itiraf ve pişmanlıklarla dolu yıllar. Her şeyi hep hatırlamak isteyen ve daha yaşanası bir dünya isterken aslında her şeyin ne kadar da değişmiş olduğunun farkına varamayan insanlar.
33 yıl sürmüş karanlık ve Abdülhamit dönemi baskısıyla köşeye sıkışmış bir İstanbul. Özgürlük vaadiyle başa gelenlerin iktidarda olduğu ama daha öncesini mumla aratan bir meşrutiyet dönemi İstanbul’u. İstanbul’u her dönemde tanımak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir başyapıt.
Halide Edip, kadın yazarlarımız içinde en önemlilerden bir tanesidir. Sinekli Bakkal, bir kadın Türk edebiyatçının İngiltere’de yayımlanan ilk romanıdır. Kitapta tam bir ideal Türk kadını tasviri bulunmaktadır.
Elbette yazıldığı dönem göz önüne alındığında son derece idealist, güçlü ve modern bir kadın görmek mümkündür. 2.Abdülhamit dönemindeki siyasi baskılar nedeniyle kocası sürülen bu kadın, güçlü duruşundan taviz vermeden tek başına hayat mücadelesi vermeye başlar.
Bir Düğün Gecesi, “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” cümlesi ile açılır. Bu cümle şu anda dahi en çok kullanılan kitap repliklerinden bir tanesidir. Roman, 12 Eylül ihtilalinden bir süre sonrasını ele alır.
Üç çocuk annesi Fitnat Hanım’ın torunu evlenmektedir. Bütün olaylar bu düğün sırasında geçer ve herkes bütün ailenin nasıl farklı yollara sapıp başkalaştığının farkına varır.
İnce Memed şu an dahi her yıl yeni baskısı mutlaka çıkan kültleşmiş Türk edebiyatı eserleri arasındadır. Köyün ağası olan Abdi Ağa, Memed’i köyden sürmüştür.
Memed de buna istinaden Ağa’nın evlenmek üzere olan yeğeninin hanımını kaçırır. Bu kaçırma sonrası eşkıyalara katılmak zorunda kalan Memed, kendini hiç ummadığı karanlıkların içinde bulur.
Son derece sanatsal hicivlerden bir tanesi olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk halkının davranışlarına yöneltilen bir eleştiridir. Bu eleştirinin temel sebebi Türkiye’nin doğu ile batı arasında sıkışmış halidir.
Para ve şöhret gibi sadece gösteriş unsuru olan materyallerin Türk halkı üzerindeki ani etkisi anlatılmaktadır.
1600’lü yılların İstanbul’unda geçen bu roman geçmiş, düşler ve dünya hali üzerine bir romandır. Padişahların sofralarından kalkıp dönemin sıradan insanlarının sofralarına oturuyoruz bu kitapla. Ve sormadan edemiyoruz kendimize, sahi biz kimiz?
Aylak Adam herhangi bir işte çalışmayıp, ailesinden kalan mirasla geçinen, sorumluluk sahibi olamayan, hayatını aylaklık ederek geçiren ama aslında dünyanın en meşgul adamı olan C. adlı genç bir adamın hikâyesini anlatmaktadır.