Yıllardan beri pek çok aşığı sayfalar aracılığı ile evlerimize konuk eden dev yazarların en güzel eserlerini seçmek, hiç şüphesiz dünyadaki en zor işlerden biri.
Hayatlarınıza sımsıkı dokunuşlar yapacak ve rulolarca peçete kullanmanıza neden olacak, çoğu kırık kalple biten bu güzel aşk romanları, her zaman olduğu gibi kitap dostlarını ziyaret ediyor. Birbirinden güzel pek çok öykünün içinde, kendinize dair pek çok somut ve soyut gerçek keşfedebilirsiniz.
İçerik
Kolera Günlerinde Aşk belki de takıntılı sevginin ve vazgeçememenin en iyi anlatıldığı eserdir. Akıllılık ile delilik arasındaki ince çizgiyi insanın aşk ile nasıl geçebileceğinin somut kanıtıdır.
Bir adam bir kadını kaç sene bekleyebilir? Bir ömür beklemek için yeterinde uzun sayılmaz mı? Kitap hayatının tamamını bir kadını bekleyerek geçiren ve ömrünün son günlerinde o kadına kavuşarak aşklarını ufacık bir gemiye sığdıran iki aşığı anlatıyor.
Hem edebi dili hem de vurgusu nedeniyle kesinlikle okunması gereken eserler arasında
Madame Bovary lisede zorunlu okutulan kitaplardan bir tanesi olması sebebiyle, her zaman Türk okuyucunun aklında farklı bir yer etmiştir. Temelde son derece basit bir konusu olmasına rağmen dönemine göre edebi üstünlüğü nedeniyle gelmiş geçmiş en güzel romanlar arasında görülmektedir.
Cahil bir köylü kızının, doktor bir adamla evlenmesinin ardından sevgisizliğin getirdiği üzüntü ile savaşmaya çalışmasının ve içsel çatışmalarının anlatıldığı bu kitap, hiçbir zaman gerektiğinden fazla özverili olunmaması gerektiğini gösteriyor.
Kitap her ne kadar Julien Sorel’in askeri hayat ve din arasında seçim yapması ile başlıyor olsa da kısa zaman içinde derin bir aşk romanına dönüşür. Hayatta her zaman seçimler yapmak gerekir ve yaptığımız seçimler bizi olduğumuz insana dönüştürür.
Kırmızı ve Siyah bu seçimlerin keskinliği konusundaki en iyi örneklerden bir tanesidir. Sorel, kısa süre içinde hem özel hayatında hem de iş hayatında seçimler yapmak zorunda kalır.
İki farklı kadın, iki farklı dünya demektir. Ve bir tanesini seçmesi diğerini tamamen kaybetmesi anlamına gelebilir.
Bir insan aynı anda iki insanı da sevebilir mi? Aynı anda iki insanla da aynı miktarda beraber olmak istiyor olabilir mi? Seçimlerimiz ve bedelleri konusunda muazzam bir eser.
1917 yılı, herkesin bildiği gibi karanlık bir dönem ve savaş ile dolu. Savaş, sefalet açlık… Tüm bu olumsuzlukların içinde sıkışmış 3 kırık kalbin öyküsü. Elbette olumsuz her koşulda olduğu gibi 197 ihtilalinde de insanlar birbirlerine daha sıkı bağlandılar.
O dönemde yaşanan her aşk daha efsane oldu, her insan daha duygusal bu nedenle Dr. Jivago’nun hikâyesi eşsiz bir aşkın öyküsüdür. Ulaşılamaz bir sevda, pişmanlık değil imkânsızlık dolu bir yaşam.
Çok az aşkta görülür dış etkenlerin bu denli baskısı. Hem ağlayarak hem de hayıflanarak okuyacağınız muazzam bir eser.
Güzel bir kadın olmak mutlu olmak için yeterli midir? Anna Karenina çevresindeki herkesten daha güzeldir fakat aynı ölçüde mutsuzdur. Hayatına dair güzel olan tek şey oğludur.
Bir gün yaptığı Moskova ziyareti sırasında aklında hiç olmayan bir şey yaşar ve kendini ihanetin bir parçası olarak görür. Mutsuz olan kadın kalbi, sıcaklık hissettiği bu adam karşısında iyileşmeye başlamıştır. Oysa iyi bir anne ve iyi bir eş olan Anna, bu yasak şeyin parçası olarak kendinden ödün vermektedir.
Tolstoy ihanet temalı bu muazzam eserinde, edebi açıdan da oldukça önemli farklılıklara imza atarak modern dünyanın en iyi romanlarından birini yazmıştır.
Kim kovulmuş bir meleğe âşık olmak ister ki? Ve bunun nasıl çaresiz bir duygu olduğunu kim ondan daha iyi anlayabilir? Olağanüstü bir aşkın duyarlı bir incelikle anlatıldığı muhteşem bir duygu şöleni.
Van ile Ada henüz küçük birer çocukken tanışıp aşık olmuşlardır. Bunun bütün bir ömre yayılabileceğini kim düşünebilirdi ki? Üstelik her yönden bu ilişki yasaklanmışken… Ensest bir aşkın hikâyesiydi onlarınki ve devam edemezdi. Peki ya kalplerindeki yangın daha ne kadar görünmeden yanabilirdi?
Yaşadığınız hayatın başka bir hayatla kesişebileceğini ne ölçüde düşündünüz? Bazen öyle bir an gelir ki asla yapmam dediğiniz bir şeyi yaparken bulursunuz kendinizi.
Yaptığınız bu şey yolunuzu beklenmedik insanlarla kestirebilir. Sabahattin Ali’nin en çok bilinen romanı olan Kürk Mantolu Madonna, bu kesişmeler sonucunda elde edilenlerin pişmanlık değil “iyi ki” olması gerektiğini vurguluyor. Aşk çarpıcı ve yalnız mıdır her zaman?
Kocasıyla bir türlü mutlu olmayan Henriette ile kendisinden daha genç olan Felix’le tanışır ve onunla imkânsız bir aşk yaşamaya başlar. Balzac, bir taraftan aşka derin bir gerçekçilik kazandırırken, diğer taraftan çağının toplumsal olguları ve koşullarını düzgün yansıtmaya da büyük bir özen göstermiştir.
Eser, Fransa’daki devrim sonrası toplumsal hayatı da irdelemekte ve devrimin insanlar arasında oluşturduğu duygusal bir yakınlaşmaları anlatmaktadır.
Zaten 10 yaşında öksüz kalan bir kız çocuğunun daha ne kadar zor bir hayatı olabilir ki? Filmlerdeki kötü üvey anne figürünü aratmayacak ölçüde acımasız yengesinin eline kalan Jane, 10 yaşındayken yatılı okula gönderilir. Burada zorbalıkla dolu bir hayat sürmesine rağmen 20 yaşına geldiğinde öğretmen olmuştur.
Mürebbiye olarak gittiği evde hayatında hiç tatmadığı bir duyguyu tadacaktır: Aşk. Fakat bu aşk ona hayatı boyunca çektiği acıları unutturmak yerine, yenilerini verecektir.
Bazı insanlar yaşadıkları sıradan hayatı kendi karakterleri ile rengârenk boyarlar. İşte aynen bu şekilde, hep mutlu ve umutlu olan küçük bir kız ile tekerlekli sandalyeye mahkûm bir adamın arasındaki dostluğu anlatan kitap, pek çok insana umut oluyor.