Tasavvuf şiirinin öncü isimlerinden biri kabul edilen Yunus Emre, Türkçenin şiir ile bütünleşmesini sağlayan bir şairdir. Türk edebiyatı için eşsiz bir sanatı, İslamiyet için eşsiz bir tasavvuf anlayışı vardır. Pek çok sözü ile bugün milyonlarca insanın hatırladığı Yunus Emre yalnızca Türk devletleri coğrafyasında değil dünyanın her yerinde tanınmaktadır.
İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasının ardından pek çok köklü şair ile edebiyat da İslamiyet’ten etkilenmiştir. Yalın bir Türkçe ile şiirin içinde dahi İslami vurgulamaları görmek mümkün olmuştur. Yunus Emre, bunu mümkün kılan şairler arasında yerini almıştır. Onun için önemli olan derdini saf bir dille ifade etmektir. Nitekim bugünkü Türkçe ile okunduğunda dahi şiirlerinin rahatça anlaşıldığı dikkat çekmektedir.
İçerik
İslam düşünürü olmasının yanı sıra âşık olan Yunus Emre, Allah’ı anlatan şiirleri ile tanınmıştır. Özellikle ilahileri ve dörtlükleri ile adından asırlardır söz ettiren şair, edebiyatın en büyük isimlerinden biri olarak bilinmektedir. Halktan biri olarak ne çok zengin ne de çok kibirli olan Yunus Emre yalnızca aşkını maşukuna anlatmayı hedeflemiştir. Bu bağlamda Yunus Emre için tasavvuf aşığı demek yanlış olmayacaktır.
Hayatını kıt kanaat geçiren daha sonra da yalnızca odunculuk yapan Yunus Emre, kendini İslamiyet için hizmete adamıştır.
Yunus Emre, hayatı hakkında kesin ifadelerin kullanılamadığı büyük isimlerden biridir. Doğum yeri ve tarihi ile yapılan tartışmaların son bulmaması Yunus Emre’nin hemen her il ve ülke tarafından sahip çıkılmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hakkında en genel bilinen ifadeler doğru kabul edilmektedir. Kesin ifade sağlayan bir başka bilgi kaynağı da kendi eserleridir. Şiirlerinde ve birkaç eserin zaman zaman vurguladığı bilgiler bir araya getirildiğinde hayatı hakkında ipuçları toplanabilmektedir.
1238 yılında dünyaya gelen Yunus Emre, aslen Eskişehirlidir. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlkokulu burada okumaya başlayan Yunus Emre, alfabeyi uzun sürede öğrenemediği için babası tarafından okuldan alınmıştır. Daha sonra hayatını çiftçilikle idame ettirmeye başlamıştır. Sonrasında şiddetli kıtlık nedeniyle geçim sıkıntısı yaşayan Yunus Emre alternatif yollar aramış, yönlendirmelerle odunculuk yapmaya başlamıştır.
Yunus Emre, kendi memleketinde çiftçilik yaptığı yıllarda şiddetli kuraklık nedeniyle kıtlık baş göstermiştir. Adını daha önce duyduğu ve gelenin elini boş çevirmediğini bildiği Hacı Bektaş-ı Veli’ye gitmeye karar vermiştir. Ondan isteyeceği bir miktar buğday ile bir süre daha idare edebileceğini düşünmüştür. Sulucakarahöyük’te bulunan Hacı Bektaş’ın yanına giderken eli boş gitmemek için alıç toplayıp götürmüştür. Dergâha vardığında Hacı Bektaş ile tanışan Yunus Emre buğday istediğini dile getirmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, himmet mi yoksa buğday mı istediğini sormuş Yunus ise aç olduğu için buğdayı tercih etmiştir. Buğdayını alıp evine dönerken pişman olan Yunus Emre, geri dönerek himmet istediğini dile getirmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli ise artık geçtiğini himmet anahtarını Taptuk Emre’ye verdiğini söylemiştir.
Hacı Bektaş-ı Veli’den himmet alamadığı için üzülen Yunus Emre, zaman kaybetmeden Taptuk Emre’nin yanına gitmiştir. Taptuk Emre, onun hal ve tavırlarını çok beğenmiş dergâhta kalıp yardımcı olmasını istemiştir. Kendisine verilen görev ise odun taşımak olmuştur. Yaklaşık 40 yıl boyunca odun taşıyan Yunus Emre’nin aklında her an erenlik mertebesi bulunmuştur. 40 yıl sonunda erenlik mertebesine bir türlü ulaşamadığı için isyan eden Yunus Emre, Taptuk Emre’nin yanından ayrılma kararı almıştır.
Taptuk Emre’nin yanından ayrıldıktan sonra pek çok hadise yaşayan Yunus Emre aslında olduğunu, erenlik mertebesine ulaştığını fark etmiştir. Dönmek istemiş ancak utancından bir süre daha dergâh dışında kalmıştır.
Dergâha dönme kararı alan Yunus Emre, döndüğü günün sabah namazında şeyhinin kapısının önüne yatmış ondan af dilemiş ve kabulünü istemiştir.
Yunus Emre’nin özel hayatı ile ilgili farklı ifadeler ve bilgiler bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı derviş olarak kaldığını ve evlilik yapmadığını ileri sürerken bir kısmı da Taptuk Emre’nin kızı ile evlendiğini ileri sürmektedir. Yunus Emre’nin bazı şiirlerinde zaman zaman oğul ve kız sahibi olmasıyla ilgili bilgi verdiği dikkat çekmektedir. Evlilik yaptığı ve 2-3 çocuğa sahip olduğu da tahminler arasında yer almaktadır.
Yapılan bazı araştırmalarda şeyhinin kızı ile evlendiğini ancak ona layık olmadığı için evlilik hayatı yaşamadığını görmek de mümkündür. Anlatılan anekdotlarda 40 yıl odun taşıdıktan sonra dergâhtan ayrılan Yunus Emre, eşini de arkasında bırakıp gitmiştir fakat pişman olup geri döndüğünde şeyhi ile barışmasını eşi sağlamıştır.
Yunus Emre 1439 yılında vefat eden Âşık Yunus ile çok sık karıştırılmaktadır. Âşık Yunus’a ait olan pek çok ilahi Yunus Emre’ye atfedilmiştir. Bununla beraber iki büyük şairin ölüm tarihleri de sık sık karıştırılmaktadır. Yunus Emre’nin 1439’da değil 1320 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Vefat nedeni tam olarak bilinmemekle beraber hastalık olduğu dile getirilmiştir. En az doğumu kadar ölümü de tartışılmaya devam edilmektedir.
Yunus Emre’nin ölüm tarihi 1320- 1321 yıllarına tekabül etmektedir. Bu yıllar arasında yazılan pek çok eserde Yunus Emre’nin ölümüyle ilgili ifadelere rastlamak mümkündür. Bunların yanında ne yazık ki nereye gömüldüğü ile ilgili net bilgiler bulunmamaktadır. Anadolu’nun pek çok yerinde yaklaşık 10 ayrı Yunus Emre mezarı olduğu bilinmektedir. Bunlardan en kuvvetli ihtimal Sivrihisar, Karaman, Bursa ve Kula’dır. Bu bölgeler dışında Keçiborlu, Sandıklı, Ünye ve Sivas’ta da Yunus Emre mezarı olduğu belirtiler kabristanlar yer almaktadır.
Yunus Emre, Türkçeyi en saf haliyle kullanan şairler arasında yer almaktadır. Dolayısıyla şairin ağır ya da ağdalı ifadelerine denk gelmek oldukça zordur. Aruz ölçüyle yazmayı denediği şiirleri bulunmakla beraber çoğunda hece ölçüsü kullandığı bilinmektedir.
Halka, Allah aşkını anlatırken halkın dilini kullanmayı tercih eden Yunus Emre; Allah aşkı, tövbenin önemi, ruhu temiz tutmanın yollarını ve nefisle mücadeleyi işlemiştir. Dünyaya dair herhangi bir şiir yazmamış olması ise şairin tamamıyla tasavvuf içerikli eserler oluşturmasına neden olmuştur.
Özellikle Âşık Yunus’a ait olan bazı ilahiler, Yunus Emre’ninmiş gibi gösterilse de şairin kendine ait eserleri yapı olarak belirgindir.
Yunus Emre’nin iki eserinden biri olan Risalet’in Nushiyye, mesnevi türünde kaleme alınmıştır. 14. yy başlarında kaleme alındığı bilinen eserin içeriği de bu yüzyıl detaylarına hâkimdir. İlk bölüm ya da giriş olarak bilinen 13 beyitlik mukaddimeyle başlayan eser daha sonra mensur bölümüyle devam etmektedir. Sırasıyla Dasitan-ı Ruh ve Akıl, Dasitan-ı Kanaat, Dasitan-ı Gadab olmak üzere üç ayrı bölüme ayrılmış olan eser; her bölümde ayrı bir konuyu esas almaktadır.
Yunus Emre’nin şiirlerinden oluşan en önemli eseri Divan’dır. Anadolu sahasında divan oluşturan ilk şair olan Yunus Emre, eserinde 400 civarında şiir bulundurmaktadır. Hem aruz ölçüsü hem de hece ölçüsüyle yazılmış olan şiirler arasında ilahiler dikkat çekmektedir. Dörtlüklerle yazılmış olan ilahilerin yanı sıra gazeller ve mesneviler de ilgi uyandırıcıdır.